Ara Bakalım...

15 Aralık 2009 Salı

Düşünürken modern, inanırken geleneksel





-“Onsekizinci yüzyılda konulan cinsel yasakların neden büyük ölçüde mastürbasyona odaklanmış olduğu konusunda bir merak uyanmıştı birkaç yıl önce.”


1978'in sonlarına doğru, İtalyan komünistlerinden Duccio Trombadori'nin kendisiyle yaptığı bir söyleşide böyle söyler Michel Foucault.

Ve devam eder:

- “Kimi kuramcılar, o dönemde evlenme yaşının yükseltilmiş olması nedeniyle genç insanların uzun bir dönem bekâr kalmaya zorlanmış olmalarıyla açıklamak istemişlerdi bu fenomeni.” [Trombadori'nin gerçekleştirdiği bu söyleşi dizisi, Türkçe'de “Marx'tan Sonra” (Chiviyazıları, Ekim 2004) adıyla yayımlanmıştır.]

Foucault, iki olgu arasında kurulan irtibata biraz temkinli yaklaşır ve mastürbasyon odaklı cinsel yasaklamaları hemen evlilik yaşı sorunuyla açıklamaktansa daha ayrıntılı analizlerin yapılması gerektiğine dikkat çeker.

* * *

Toplumsal olguları açıklamak maksadıyla hazır şablonlar kullanmak yerine derine kazmayı denemenin çok daha sağlıklı bir yol olduğu muhakkak! Oysa biz henüz sorunu tanımlamış değiliz ki soruna ilişkin çözüm veya çözümleme tekniklerinin sıhhatini hesaba çekebilelim.

Sorun, dindar gençlerin kapitalist üretim biçimine ve/veya modern yaşama uyum sağlamak adına kendi doğalarını baskılamak, ve bu baskılamanın sadece maddî değil, manevî maliyetini de üstlenmek zorunda kalmaları.

Bedenin tüm yükünü ruh çekiyor. Yaşamın organizasyonunu bütünüyle modernlik, ruhun terbiyesini ise (en azından) kısmen İslâm üstleniyor. Yaşamın kendisi modern, ve fakat bu modern yaşamın sorunlarıyla başetmesini istediğimiz ahlâkın kendisi ise tamamiyle geleneksel!

Hiç mi bir sentez yok!

Olmaması mümkün mü, elbette var! Çünkü yaşam zıtların çatışmasıyla yoluna devam eder! Diyalektik bir tarzda.

Bugünün dindar yaşamı, modernlikle geleneksellik arasında sıkışmış durumda. Yaşam pratiği düşünceyi, inancı ve eylemi dönüştürüyor; kendine benzetmeye uğraşıyor; en azından uzlaşmaya zorluyor. Adım adım.

Öyle bir bilinç tasavvur ediniz ki düşünürken modern, inanırken geleneksel!

Peki ya eylerken?

Ne modern, ne geleneksel! Ne kuş, ne deve! Sadece devekuşu!

Tıpkı jeep ile çarşaf gibi.

Adeta alkolsüz bira kıvamında.

* * *

Modern bilinç özgürlükten yana. Gerekçeleri burada sayılamayacak nedenlerden ötürü, itaati/bağlılığı/bağımlılığı küçümsüyor. Meselâ “Kur'an ve Özgürlük” izdivacını duyunca kulak kabartıyor; ancak “Kur'an ve İtaat” kelimelerini yanyana duymaktan bile hoşnut kalmıyor.

Modern yaşamın dayattığı koşullara, yeterince mücadele etmekten yorulmuş bir ruh bıkkınlığıyla kolayca teslim olmaktan kaçınmıyor.

İnanmanın tümdengelimci tekniklerine alışmış dindar zihinler, yaşamın uzlaşmaya zorlaması sebebiyle, ister istemez tümevarımcı yöntemler kullanmak zorunda kalıyorlar. Bu böyle, bu böyle, o da böyle ise, artık tartışmaya gerek yok, BU BÖYLEDİR deyip sorunlarını çözüme bağlıyorlar.

Yeni bir bütüne varmak umuduyla çıktıkları bu yol, hiç acımadan onların ellerinden kendi bütünlüklerini alıyor. İlkelerden hareketle mevcut örnekleri çözümlemek yerine, tek tek topladıkları örneklerden hareketle ilkeler oluşturuyorlar.

“Ne mahzuru var, yaşamın diyalektiği böyle! Dindar bilinçler hiç değilse bu sefer gerçekliğe nisbetle hizalanıyorlar, hem de böylelikle biraz olsun ayakları yere basıyor” diye düşünenler çıkabilir.

Bence de hiçbir mahzuru yok! Öyle ya, en nihayet, olan olur!

Sorun şurada ki asırlarca kendilerine istikamet tayin eden irfan hazinelerini ellerinden çıkaran dindar bilinçlerin ellerine tutuşturulan bir çizgi roman seti!

Kapıya gelen eskicinin eline bıraktıkları ceviz oyma sedef kakma sandık karşılığında alabildikleri, çok çok birkaç plastik mandal!

Yani kısaca yaşam! Bütünüyle.

O hâlde lâfı gevelemeye gerek yok! Dindar bilinçlerin yaşama katılmak karşılığında vazgeçtikleri, gerçekte, anlam verme/yorum yapma haklarıdır!

* * *

- “Filozoflar dünyayı çeşitli biçimlerde anlamaya/yorumlamaya çalıştılar; ama asıl yapılması gereken onu değiştirmektir.”

Marx, Feuerbach üzerine yazdığı 11. Tez'de böyle söyler.

Daha önce de defalarca ifade ettiğim üzere, bu tez, ne yazık ki modern dindarlık projelerinin büyük çoğunluğu tarafından içselleştirilmiş ve dünyayı anlama/yorumlama çabasının, gerçekte dünyayı değiştirmenin en etkin yolu olduğu hiç mi hiç nazar-ı itibara alınmamıştır.

Oysa anlama/yorumlama etkinliği bir süreçtir ve bu süreçte eylemin öznesi de değişir, nesnesi de.

Dünyayı yorumlamak, dünyayı değiştirmek demektir zaten!

Ey talib, dünyayı değiştirmeyi başaramazsan, o seni değiştirir, hiç merak etme!

Hem de bir çırpıda!


Dücane Cündioğlu
dcundioglu@yenisafak.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Neden Konuştuğunu ve Neden Yorumladığını Gerçekten Biliyormusun ...!!!