Ara Bakalım...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Emret (LebbeyK) ...

Yer Sustu ...
Gök,
Gök ise onu dinliyordu,
Nehirlerin akıntıları durmuş,
Denizler köpürmüyordu,
Patlamaya hazırlanan Yanardağ lavını susturmuş,
Sessiz ...
Çınarın yaprağındaki yamur damlası donuk,
Yağmur durmuş, Güneş Aya saklanmış, Ay durmuş,
Dünya Suspustu,
Suspus Dünyada herşey haraketsizdi.
Zaman donmuş gece bilmem kaç,
Ve işte bu an yani o an ve şuan,
Bir emir göğü yarıyor,
Çığlık çığlığa gökten mi? bilinmez, yerden hiç görülmez...
Bir emir iniyordu, çıkıyordu, yeryüzünün bağrını deliyordu.
Kainatın hücrelerine sesleniyordu sanki,
Hücre gibiydi herşey,
Zamanla durmuş dünya ve alemler,
Emirle titreyerek diriliyordu,
Titremeleri tohumları filizlendiriyor,
Yetimleri güldürüyor,
Anneleri sevindiriyordu.
Mazlum aranır olmuş, Aç yoktu,
Yer onu doyururken gök yeri besliyordu,
Rahmet yamurla iniyordu derken;
Alemler emri uyguluyordu,
Tek bir alem vardı ki Rahmetten uzak,
Alemler ellerini göğe açmış,
Hayvanlar, İnsanlar, Bitkiler, Somut ve Soyut
Tüm sükunetleri ile göğe açmışken masumiyetlerini,
Tek bir alem vardı kaçışan,
Korkan, yarılan ...
Çırpınıyordu adeta irin dolu iltihaplı kuyusundan çıkmak için.
Ancak emir gelmişti,
Dağlar yarılmış onun üzerine yürüyecekti lavlar,
Nehirler coştukça coşacak, Üzerine çağlayacak,
Kayalarda parçalayacaktı pespaye beyinlerini,
Ezan ile Cihad'ın müjdesi duyuluyordu Arşta ve Yerde,
Arş titriyordu alemler titriyordu emre muhatap kelimeden,
Şehidler ile selam durmuş Nebiler,
Hamzaların ayaklarını kaldırıyordu toprak,
Adımları ile ritim tutmuştu sen de Allah onlar desin Lebbeyk (Emret).
Seballer yaşlarını silmiş Az evvel Annesini Ölüme teslim etmişken...

Yusuf DUHAN

Dakikalarda ...

Asra bir ölüm mektubu bırakıyorum.
Bu keşmekeş şehir, İstanbuldan.

Cesedimi bırakıyorum bu arsızlaşmış topraklara.
Düşüncelerimi, katlederek öldürüyorum,
Her nefes alışımda.

Tarihe bir imzası olmayacak,
Yeni bir devrin başlangıcıda olmayacak,
Biliyorum ...
Bilmediklerimle birlikte bunu biliyorum,
Bu dakikalarımda.

Yazdıklarımın ne bir mazluma faydası olacak,
Ne bir çocuğa, aşığa, hayvana yada maymuna.
Sadece yazmak için yazıyorum her sigaramı çekişimde,
Cümleleri ...

Katlederken beynimdeki irini,
Bir nefes daha çekiyorum,
Elimdeki zehirden.
Yani onunlada ciğerimi katlediyorum.

Zaman ise Güneş ile birlik olmuş gecemi katlediyor,
Şafak sökmek üzere,
Yıldızların ve Mehtabın iniltileri Ezana karışıyor,
Tüylerim diken diken,
Gökyüzünde feryat var,
Beynimde Gökyüzü var,
Bu Dakikalarda ...

Yusuf DUHAN

GAZZE ...

Gazzede ANNE ...

Elleri kavrulmuş, yürekleri kanayan,
Sütüne kan karışmış, Yaşına toprak, barut, duman.

Sözleri hançer olmuş, hainlerin bağrına inen.
Anneler var, Gazzede;
Ölsün diye gebe kalan...

Yusuf DUHAN




Hesap Sor ...

Toprağın bağrı delinmemiştir,
Gazzeli bir Anne kadar.
Nil hiç coşmamıştır,
Gazzeli Annenin gözleri kadar.

Toprağa ve Nil'e hesap sor.
Dününe ve bu gününe,
Ağlamadığı kadar,
Anlamadığı kadar.

Yusuf DUHAN

Görmeliydin ...

İz bırakmıştı rüzgar boş sayfama;
Kavuran Çöl Güneşi,
Mürekkebi kuruturken.

Kafiyesiz Şiirler bırakıyordum
Önceme, Sonrama ve Şimdime

Görmeliydin, Görmeliydin...
Yelkovan soluk soluğa kalmıştı,
Terine kan karışmıştı,
Akrebi Kovalarken.

Bileğimde durmuştu kovalamaca;
Akrep teslim olmuş,
Yelkovan ise ölmüştü.
Kıpırdamıyordu;
Rüzgarsız, Şiirsiz Gecemde.

Yusuf DUHAN / 2008

Mahkumiyetin Farklı Tonu ...

Titrek bir kalem,
Uykusuz bedenimin elinde.
Yorgun düşmüş yelkovan,
Akrebi kovalarken bileğimde.

Sahur vaktini söylüyordu,
Esnerken palaskasız bir ateist.
Kimlikleri ile dosyaya kaldırılmış,
İslam adamlarının yurdunda.

Bedenim duymak istemiyordu,
Düne özlem gibi dumanı çekerken.
Acınacak halde emirlere itaat eden,
Zavallı nöbetçiler vardı yüzlerini yıkarken.

Sahursuz iftarlara oruçlu olacaktı yine
Fani bedenim.
Lehebin ellerini taşıyan, azap sesli,
Gafil, koğuşa kalk derken.

Uyuyamamıştı ki;
Kalksın cesedim.
Ruhum dünde kaldı,
Ezan duymayan cesedim.

Yusuf DUHAN / 2008